Skip to main content
  1. Posts/

Short Story

·496 words
Table of Contents

KARANLIK ORMANIN SIRRI
#

I. Bölüm: Taş ve Rüya
#

Yıl 1283. Krallığın en uç noktasında, kimsenin cesaret edip girmediği bir orman vardı: Umbra Ormanı. Efsaneler, bu ormanda kaybolanların bir daha geri dönemediğini söylerdi. Kimi, ormanda yaşayan lanetli bir büyücüden bahsederdi; kimi ise karanlığın kendisinin burada uyandığına inanırdı.

Genç bir demirci çırağı olan Ardan, bu hikâyeleri hep merak etmişti. Bir gün, köyünün yakınındaki nehirde, tuhaf şekilde parlayan bir taş buldu. Taşa dokunduğunda, zihninde bir ses yankılandı:

“Taşı ormanın kalbine getir. Yoksa karanlık tüm diyara yayılacak.”

O gece Ardan, eski krallıklardan kalma sembollerle dolu bir tapınak ve bir ışık kılıcını rüyasında gördü. Bu bir kehanet miydi, yoksa sadece bir hayal mi?

Ertesi sabah Ardan, korkusunu geride bırakıp Umbra Ormanı’na doğru yola çıktı. Elinde sadece o ışıklı taş, eski bir hançer ve kalbindeki cesaret vardı.

II. Bölüm: Son Muhafız
#

Üç gün süren zorlu bir yolculuğun ardından, Ardan ormanın derinliklerinde bir taş tapınağa ulaştı. Taşın üzerindeki semboller, tapınağın ortasındaki eski bir yapıyla birebir örtüşüyordu.

Taşı yerine yerleştirdiğinde yer titredi, kadim kapılar açıldı. İçeride, altın zırhlı bir heykel duruyordu. Fakat bu bir heykel değildi—Son Muhafız, bin yıl önce büyüyle mühürlenmiş kadim bir savaşçıydı.

“Ben, Işığın Son Muhafızı’yım. Ve sen, beni uyandıran kişisin,” dedi.“Umbra Ormanı’na hapsolmuş karanlık yeniden doğmak üzere. Onu yalnızca sen durdurabilirsin.”

Ardan, büyülü Işık Kılıcı’nı aldı. Bir demircinin elinde şimdi çağların en güçlü silahı parlıyordu.

III. Bölüm: Yoldaşlar ve Kehanet
#

Yolculuğunda Ardan, üç önemli yoldaş edindi:

Lira, okçuluğu ustalığa erişmiş bir orman kızı.– Balin, onurunu kaybetmiş ama kalbinde adalet taşıyan eski bir şövalye.– Ve Merek, konuşan bir kuzgun. Aslında Son Muhafız’ın ruhunun bir parçasıydı.

Bu dörtlü, büyüyle mühürlenmiş geçitleri, terk edilmiş kaleleri ve ruhlar tarafından korunan geçitleri geçerek Yasak Dağ’a doğru ilerledi. Çünkü karanlığın kaynağı, o dağın zirvesinde gizliydi.

Kısa süre sonra düşmanlarının ismi ortaya çıktı: Elmir. Tahtı yıllar önce elinden alınmış eski bir kral varisi. İhanetle sürgün edilen Elmir, intikam için karanlığın büyüsüne teslim olmuştu ve şimdi Kara Taç’ı ele geçirmişti.

IV. Bölüm: Kara Taç ve Son Savaş
#

Yasak Dağ’ın zirvesinde, yıldırımlarla çevrili Kara Kale’de Ardan ve Elmir karşı karşıya geldi.

Elmir, gülerek: “Sen kimsin ki beni durduracaksın?”Ardan, kılıcını kaldırarak: “Ben, ışığı seçen bir demircinin oğluyum.”

Korkunç bir savaş başladı. Elmir’in karanlık büyüsü ile Ardan’ın ışık kılıcı çarpıştı. Kale sarsıldı, gökyüzü yarıldı.

Lira’nın okları karanlık gölgeleri deldi, Balin Elmir’in ordusunu oyaladı, Merek ise eski bir büyüyü Ardan’a fısıldadı: “Taç, bir ruh karşılığında yok edilebilir.”

Ardan, Kara Taç’a dokunduğunda son kararı verdi:

“Beni al. Ama karanlığı götür.”

Taç paramparça oldu. Elmir yok oldu. Karanlık dağıldı.

Orman, yüzlerce yıl sonra ilk kez güneşle aydınlandı.

V. Bölüm: Efsanenin Doğuşu
#

Ardan, bu feda sonrası bedeniyle değil ama ışığıyla halkının kalbinde yaşamaya devam etti. Ne bir taç taktı, ne de saraylarda adını kazıttı.

Ama Umbra Ormanı’nın kıyısındaki o küçük köyde, her yıl bir çocuk yıldızlara bakarak şöyle fısıldar:

“Bir gün ben de ışığın yolunu bulacağım.”

Ve karanlık ne zaman yaklaşsa, halk arasında hep şu söz dolaşır:

“Işık unutmaz. Işık döner. Ve karanlık, her seferinde geri çekilir.”

SON